NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ عَمْرِو
بْنِ السَّرْحِ
أَخْبَرَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
أَخْبَرَنِي
يَحْيَى بْنُ
أَيُّوبَ
عَنْ زَبَّانِ
بْنِ فَائِدٍ
عَنْ سَهْلِ
بْنِ مُعَاذٍ
الْجُهَنِيِّ
عَنْ أَبِيهِ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ مَنْ
قَرَأَ الْقُرْآنَ
وَعَمِلَ
بِمَا فِيهِ
أُلْبِسَ وَالِدَاهُ
تَاجًا
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
ضَوْءُهُ
أَحْسَنُ
مِنْ ضَوْءِ
الشَّمْسِ فِي
بُيُوتِ
الدُّنْيَا
لَوْ كَانَتْ
فِيكُمْ
فَمَا
ظَنُّكُمْ
بِالَّذِي
عَمِلَ
بِهَذَا
Sehl b. Muaz el-Cühenî, babası
Muaz (r.a.)'den, demiştir ki: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kur'an-ı Kerim'i okuyan
ve hükümleriyle amel edenin anne ve babasına kıyamet günü bir taç giydirilir.
Bu tacın ışığı -güneşi evlerinizin içinde farzetseniz- dünya evlerindeki güneş
ışığından daha güzeldir.
O halde Kur'an'ı bizzat
öğrenen hakkında ne düşünürüsünüz?
(Onun sevabını siz
takdir edin).
İzah:
Ahmed b. Hanbel, III,
440; Hakim, el-Müstedrek, I, 567.
Münzirî hadisin
râvilerinden Zebbân b. Fâid ve Sehl b. Muaz'ın zayıf olduklarını söyler. Ancak
insanları iyi amellere teşvikte bu za'fın önemi büyük değildir. Çünkü
içerisinde ahkâma teallük eden bir şey yoktur.
Hadis-i şerifde beyân
edilen Kur'an okumaktan maksat, tertîl üzere okumaktır. Çünkü ikrama lâyık
olan okuma bu okumadır."...Kur'an'ı da açık açık tane tânel oku”[Müzemmil
4] ayet-i kerimesi de yukarıda söylediğimize açıkça delâlet etmektedir.
Kur'an'ı tertîl üzere değil de aceleyle harfleri yutarak okuyanlar ise, sevaba
değil günaha müstehaktırlar. el-Askerî'nin Mevâiz'de Hz. Ali'den tahric
ettiğine göre yukarıdaki âyetin mânâsı sorulunca Resûlullah (s.a.v.) şu cevabı
vermiştir: "Onu iyice beyân et, katı hurmanın saçıldığı gibi saçma, şiir
okur gibi acele etme, hayrete düşüren yerlerde durunuz, onunla kalbleri harekete
geçiriniz. Sizden birinizin maksadı (bir an evvel) surenin sonunu getirmek
olmasın."
Metindeki ifâdeden
anlaşıldığına göre hadisi şerifteki mükâfata nail olmak için Kur'an-i Kerim'i
tertîl üzere okumak da yeterli değildir. İlâve olarak Kur'an-ı Kerim'in
içindeki ahlâk, âdâb ve ahkâmın gereğini yerine getirmek, emirlerini kabul ve
tatbik edip yasaklarından kaçınmak, va'zlarından ibret almak da lâzımdır.
îşte Kur'an-ı Kerim'i
bu şekilde okuyup gereğince amel edenlerin ana ve babalarına kıyamet günü bir
tâc giydirilecektir. Tıybî tâç giydirmenin milk ve saadete nail olmaktan kinaye
olduğunu söyler ama, ulemânın çoğunluğu ifâdeyi hakiki mânâsında almayı daha
münâsib görürler. Zâten cümlenin devamındaki temsil, hakiki mânâya almayı
gerektirir.
Fahr-i Kâinât'ın
ifâdesine göre bu tâc çok parlak olacaktır. Efendimiz bu parlaklığı şu şekilde
temsil buyurmuştur:
"Şayet güneş
gökyüzünde değil bir evin içinde olsa, bu tacın ışığı güneşin o eve vereceği
ışıktan daha güzel daha aydınlık olacaktır. Taçlar adetâ zümrüt, yakut (vs.)
gibi mücevherlerle süslü olacağı için Hz. Peygamber (s.a.v.) bu benzetmeyi
yaparken "daha parlak daha aydınlık, daha nurlu" gibi ifâdeler
kullanmamıştır. "Daha güzel" sözünü tercih buyurmuştur.
resul-i Ekrem, Kur'an-ı
Kerim'i okuyup içindekilerle amel edenin ebeveynine verilecek mükâfatı beyan
etmekle birlikte bizzat okuyanın kendisine verilecek mükâfatı açıkça ortaya
koymamış sadece "mı işi yapanın kendisi hakkında ne düşünürsünüz? Onun
mükâfatını da siz takdir edin" buyurmakla iktifa etmiştir. Bu ifâde
Kur'an'ı okuyup Kur'an'Ia amel edene verilecek mükâfatın üstünlüğünü ifâde
yönünden mükâfatı ismen söylemekten çok daha beliğdir.